Türkiye'nin en sağlıklı sitesi Tedavix'in Katkılarıyla

27 Ocak 2010 Çarşamba 0 yorum

Bilim ve Mühendislik (SCIENCE and ENGINEERING) Geleceğin Meslekleri

Uzay Rehberi (Space Tour Guide)

Konu ‘Uzay Seyehatine’ geldiği zaman, hepimiz için düşünülebilecek şeylerin sayısı sınırsız. Birçoğumuza hâlâ imkansız gelen turistik uzay seyehatleri, çoktan hayata geçirildi bile...
Bağımsız ve özel taşımacılık şirketi Virgin Galactic, uzaya turist göndermeye şimdiden hazır. Şirket 300 kişilik kontenjanı olan ilk uzay seyehatini gerçekleştirdikten sonra, yenileri için internet sitesi üzerinden gönüllü aramaya başladı.

Şirketin sahibi Richard Branson, Amerikalı uzay araçları mühendisi Burt Rutan ve Virgin Galactic yetkililerinin tanıtımını yaptığı ilk özel uzay aracı SpaceShipTwo;  2 pilot ve 6 yolcu taşıma kapasitesine sahip. Uzay uçuşunun bir yolcuya maliyeti ilk seferlerde 200 bin dolar. (Daha sonra bu ücretin kademeli olarak azalması bekleniyor.) Virgin Galactic’in 380.000feet’e çıkması beklenen seyehat mekiğini atmosfer dışına  “Eve” adı verilen 42 metrelik bir roket taşıyacak. 

Virgin Galactic’in uzay seyahatlerini satması için anlaştığı Portland’daki Hurley Travel Experts firması, bu deneyimi yaşamak isteyen yaklaşık 300 kişinin 40 milyon dolarlık ön ödeme yaptığını açıkladı.

Robot Teknisyeni (Robotics Technician)

Seri üretim, cerrahi operasyon gibi milimetrik hassasiyet gerektiren işler için vazgeçilmez bir yardımcı olan robotların, iş hayatında ve toplumdaki yeri giderek büyüyor. Bu robotların bakımı, çalıştırılması, problemlerinin halledilmesi ve operasyonlarının yönetilmesi için yetenekli ve donanımlı çalışanlara ihtiyaç var. Klasik mekanik ve son teknolojinin bir birleşimi olan ‘Robotics’ dünyası için ekonominin hiç durmadan dönen çarkları gelecekte ‘Robot Teknisyenleri’ için de dönmeye devam edecek. 

Nanoteknolojist (Nanotechnologist)

Bilimin sınırları her geçen gün genişlliyor;  atmosferin dışında katedilen mesafeler, önemli robotik ve mimari tasarımlar derken aynı zamanda giderek ‘küçülen’ tasarım trendlerini de göz ardı edemeyiz.

Nanoteknoloji; moleküler boyutlarda çalışan ve nanometre ile ölçülebilecek yapılar oluşturarak birbirinden ayrılmış atomları moleküler düzeyde manipüle eden bir bilim dalı. Nanoteknoloji kelimesini ilk defa kullanan kişi Tokyo Bilim Üniversitesi'nden Norio Taniguchi olmuş; 1974'de yayınlanan bir makalede Taniguchi'nin Nanoteknoloji için yaptığı tanım şöyle: "'Nano-teknoloji' genel olarak malzemelerin atom, atom-molekül ya da moleküler olarak işlenmesi, ayrılması, birleştirilmesi ve bozulmasıdır.

Daha önce teknik olarak imkansız olduğu düşünülen şeylerin, ilerleyen teknoloji sayesinde bir bir aşılması Nanoteknoloji’yi giderek büyüyen genç bir bilim dalı sınıfına sokuyor. Enerji üretimi, tıp ve elektronik branşlarında heyecan verici gelişmelere neden olması beklenen Nanoteknoloji, geleceğin en önemli meslek dallarından biri olacak. 

Türkiye’de de şimdiden nanoteknolojiyi üretir hale gelebilmek için uygun adımlar atmaya başlamış durumda. Tübitak'ın 2023 Vizyon Programı'nda nanoteknoloji yer almış ve yol haritası oluşturulmuş.

Bu alandaki en önemli gelişme Bilkent Üniversitesi'nde Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nin (UNAM) kurulmasıdır. Bu merkezin amacı Türkiye'de nanoteknolojinin araştırma merkezi olmaktır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından 28 milyon YTL yatırım yapılan merkez son derece modern aletlerle donatılmıştır. Türkiye'nin her yerinden araştırmacılar UNAM'ın bu imkanlanlarından yararlanabilmektedir. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, TÜBİTAK MAM gibi merkezler de nanoteknoloji araştırması yapılan yerlerdendir. 

Ülkemizde nanoteknoloji ile ilgili etkinlikler de yapılmaktadır. Bunlardan bazıları 4 yıldan beri yapılan NANO TR konferansları, 22-23 Aralık 2008 tarihleri arasında Sabancı Center'daki "Nanoteknoloji Pazarı"dır. Şu anda Türkiye'de yeni kurulan 13 tane nanoteknoloji şirketi vardır. Büyük şirketlerin de nanoteknolojik ürünleri piyasaya sürülmüştür.

Nanoteknoloji yavaş yavaş hayatımıza giriyor. Günümüzde nanoteknolojinin 2. devresinin sonlarındayız. 2010 yılı itibari ile 3. nesil, 2020 yılı itibari ile de 4. nesil nanoteknolojik ürünlerin çıkması bekleniyor. ABD'de de bulunan Project On Emerging Nanotechnologies adlı kurumun internette yayınladığı listede Ocak 2009 itibari ile 803 nanoteknolojik ürün bulunuyor. Listede sağlık, tekstil, elektronik, otomotiv, gıda ürünlerinden örnekler var. Ürünlerin listesine http://www.nanotechproject.org/inventories/consumer/browse/products/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Simülasyon Mühendisi (Simulation Engineer)

3D teknolojisi her geçen gün gelişmeye devam ediyor. Bu teknolojiyi kullanan filmler çoktan rahatsız edici anaglif tekniğini geride bıraktılar bile... Örneğin dünyanın en çok gişe yapan filmi olarak tarihe geçen James Cameron’ın Avatar’ı gerek çekim, gerekse canlandırma alanında teknik olarak çığır açtı.

Yaşanan son gelişmelerin ışığında bir değerlendirme yapacak olursak holografik ve diğer simülasyon bazlı grafiklerin hayatımızdaki yerini almasına çok da zaman kalmadığını söyleyebiliriz. MSNBC’de yayınlanan bir haberde UCSD’s Jacobs School of Engineering’in dekanı Frieder Seible’ın şu sözlerine yer verilmiş:

“Simulasyon bugüne kadar varlığını sürdüren tüm mühendisliklerin ve tüm endüstrilerin içinde yer alacak.”

Devasa hologram grafiklerinin, interaktif ve yönlendirilebilir simülasyon verilerinin, fizik yasalarından yararlanan bilgisayar teknolojilerinin devri çoktan başladı. Gelecek 20 yıl içersinde simülasyonların günlük hayatın her alanına yayılacağını düşünüyoruz. 3D teknolojilerine hakim olan mühendisler, geleceğin aranan kişileri arasında olacak.

Enerji Kaynakları Mühendisi (Energy Resources Engineer)

Dünya üzerindeki enerji kaynakları, klasik ve alternatif kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan enerji kaynakları elektrik, petrol ve doğalgaz olarak sıralansa da yaşanan çevresel gelişmelerin bunun uzun sürmeyeceğini söylediğinden hepiniz haberdar olmuşsunuzdur.

Bu nedenle klasik enerji kaynaklarına alternatif olarak sunulan güneş, rüzgar, hidrojen, hidroelektrik ve jeotermal enerji kaynakları konusunda uzmanlaşmak hem kariyerimiz hem de gezegenimizin geleceği açısından iyi bir fikir...  Doğada sürekli var olan faktörlere dayalı olan bu kaynakların en önemli özelliği yenilenebilir olmaları ve doğaya zarar vermemeleridir.

Bir ‘Enerji Kaynakları Mühendisi’ ne yapabilir? Daha etkin rüzgar türbinleri tasarlayabilir, daha gelişmiş solar paneller inşa edebilir, daha güvenli atomik füzyonlar gerçekleştirebilmek için çalışabilir ya da enerji alanındaki bir sonraki büyük buluşu gerçekleştirebilir. Bir Erke Dönergeci hikayesine dönmediği sürece neden olmasın?

Uzay ve Havacılık Mühendisi (Aerospace Engineer)

MIR’i bilmeyen yoktur. Mir (Rusça: Мир, dünya veya barış) oldukça başarılı bir Sovyet uzay istasyonuydu. İlk modülü 19 Şubat 1986'da uzaya gönderildi. İnsan ırkının içinde uzun süre ve düzenli olarak yaşamayı başarabildiği ilk uzay araştırma istasyonu olan MIR; yapılan uluslararası işbirliği sayesinde çeşitli milletlerden uzayadamlarının kullanımına açıldı. 1986 ile 1996 yılları arasında gönderilen pek çok modül ile başarılı bir şekilde yörüngede kalmayı başaran MIR, 23 Mart 2001 tarihinde görevine son verilerek atmosfere sokuldu ve yanarak yok olması sağlandı. 28 uzun süreli mürettebatı ile 4.594 gün görevde kalan MIR, bugün birçok bilimadamı ve araştırmacıya ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

MIR mühendislerinin öncelikli amacı uzayda geniş ve yaşanabilir bir bilimsel laboratuvar ortamı sağlamaktı. Amerika Birleşik Devletleri, MIR projesine karşılık olarak Space Station Freedom istasyonunu yapmayı planlamış, ancak bu proje Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından uluslararası işbirliği yolu açılması üzerine durdurulmuştu. O günden bu yana, uluslararası kamuoyunun  kullanımına açılacak ve insan ırkını uzayda bir adım daha ileriye taşıyacak çeşitli çalışmalar yapılmaya devam ediyor.

 Uzay ve Havacılık mühendislerinin temel görevi; insan ırkına uzayda güvenli, ekonomik ve uzun süreli bir yaşam ortamı sağlamak ve tarihe 2.bir ‘Challenger Uzay Mekiği Faciası’ yaşatmamak olarak özetlenebilir. 

Challenger Uzay Mekiği; NASA'nın Columbia Uzay Mekiği'nin ardından kullanmaya başladığı ikinci uzay mekiğiydi. İlk uçuşunu 4 Nisan 1983'de yapmış ve 28 Ocak 1986'da gerçekleşen 10.cu uçuşunda kalkıştan 73 saniye sonra infilak ederek 6 profesyonel astronot ve bir öğretmenden oluşan yedi kişilik mürettabatın ölümüne neden olmuştu.

Kazadan bir gece önce NASA görevlileri kazaya sebep olan parçanın üreticileriyle birlikte saatlerce tartışmış ve sonuçta riski göze almaya karar vermiştir. Bunun ortaya çıkmasının ardından tüm uzay programları hem yönetim hem de hükümet tarafından tamamen değiştirilmiştir. Challenger faciası kamuoyu desteğinin büyük oranda kaybedilmesine ve NASA’ya ayrılan bütçenin kısılmasına sebep olmuş, bu sebeple de uzay çalışmalarını büyük oranda yavaşlamıştır.

Bitkisel Biyorafineri Şefi (Biorefinery Plant Manager)

Petrokimya sayesinde hayatımıza giren karbon duvardaki boyadan tutun da duş perdesine tuvalet, klavye, yazıcı, telefon gibi teknolojik aletlerden, diyabet, yüksek tansiyon, depresyon gibi hastalıkları kontrol etmede kullanılan farmasötik bileşimlere, mürekkep, plastik, yapıştırıcı ya da parfüm gibi birçok gündelik eşya ve maddenin üretilmesine olanak sağlıyor.

Ayrıca petrolün neredeyse yüzde 90'ı benzin olarak kullanılıyor. Dünyanın enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 70'ini karşılayan fosil kökenli yakıtların (petrol, doğalgaz, kömür) önümüzdeki 50 yıl içerisinde tükeneceği tahmin ediliyor. Küresel ısınma gerçeği ile birlikte artık birçok ülke karbondioksiti azaltacak alternatif enerji kaynakları arıyor. Bazı ülkelerde şimdiden doğanın sunduklarından yakıt elde eden 'biyorafineri' yöntemi kullanılmaya başlandı.

Mühendisler işe benzinle başladı; fakat biyorafineri petrolün diğer kullanım alanlarında da giderek yaygınlaşıyor. Çin, Hindistan ve Brezilya'da hayvan atıklarından elde edilen metan gazı aydınlatma, pişirme ve elektrik üretiminde kullanılıyor. Brezilya'da modern biyokütle birincil enerji ihtiyacının yüzde 20'sini karşılıyor ve taşıt yakıtı olarak kullanılıyor. Biyokütlenin yakıt olarak kullanılmasına genel olarak Biyodizel deniyor.

Biyodizel kolza, ayçiçeği, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinden ya da hayvansal yağlardan elde ediliyor. Bu yağlar bir katalizör eşliğinde kısa zincirli alkolle (metanol ya da etanol) reaksiyona giriyor ve elde edilen ürün yakıt olarak kullanılıyor. Evsel kızartma yağları ve hayvansal yağlar da biyodizel olarak kullanılabilir. Biyoyakıtların içerisindeki karbon, bitkilerin havadaki karbondioksiti parçalamasıyla elde edildiğinden atmosferde net bir karbondioksit artışına sebep olmuyor. Kükürt içermiyor, sudaki canlılara herhangi bir toksit etkisi yapmıyor. Buna karşılık 1 litre ham petrol, 1 milyon litre içme suyunun kirlenmesine neden olabiliyor. 

Diğer taraftan bu iş için çok büyük miktarda bitkisel yağın, yakıt üretimine yöneltilmesi gerekiyor. Fiyatı, yetişme kolaylığı ve hızı bakımından bu işe en uygun bitki kolza. Ama tüm fosil yakıtların yerini alabilmesi için çok büyük alan gerek. Sadece Almanya'nın yakıt ihtiyacını karşılamak için bütün Avrupa'nın baştan başa kolza tarlalarıyla doldurulması gerektiği hesaplanmış.

İşte bu şartlar altında, geleceğin temiz / ekonomik enerji ihtiyacını karşılamak üzere yeni çözümler üretecek ve bu çözümleri kısa vadede uygulayabilecek kişilere ihtiyaç duyuyoruz. Bitkisel Biyorafineri merkezlerini yöneten Bitkisel Biyorafineri Şefleri geleceğin en önemli paydaşlarından biri olacak.

Laboratuar Teknisyeni / Laborant (Laboratory Technician)

Bir mesleğin en önemli tamamlayıcısı olan yardımcı teknisyenler, toplum tarafından yeterince takdir edilmese de gelecek tüm imkanları ile onları bekliyor. Sağlık kurumları bünyesindeki çeşitli laboratuarlarda hastanın durumu ile ilgili hekimin gerekli gördüğü tıbbi analizleri yapan teknik personel olmasa, doktorun yorumlayacağı tıbbi bir veri de olmazdı. Dolayısı ile işlerin yürümesi için oldukça önemli aşamalardan birini yöneten, yönlendiren Laboratuar Teknisyeni / Laborant’lar  gelecekte de en çok ihtiyaç duyulan mesleklerden birine sahip olmaya devam edecek.

Ulaştırma Mühendisi (Transportation Engineer)

Ulaşım ve trafik bir büyük şehrin en büyük sıkıntısı. Trafikte harcanan saatleri, atmosfere salınan karbonmonoksit miktarını, yok yere tüketilen petrolü ve onca stres - sıkıntıyı milyonlarca insanla çarpın. Sonuç yüzleşmek istemeyeceğimiz kadar korkunç değil mi? İyi yetişmiş bir ulaştırma mühendisi, bu sonuca pozitif etki yapabilecek en önemli kişilerden biri... Siyasal amaçlar, çıkar kavgaları ve temelsiz yapılaşma nedeniyle can çekişen büyük şehirler her geçen gün ‘yaşanamayacak’ hale geliyor. Gelecekte insanların YETER! dediği o yerde, yardımına ihtiyaç duyulacak bir numaralı isim de ulaştırma mühendisi olacak.

Ziraat Mühendisi (Seed Production Technician)

Organik tarımın hayatımıza girmesiyle bir zamanların en dertli meslek grubu olan Ziraat Mühendisliği yeniden gözde oldu. Ziraat Mühendisleri yapabildikleri onlarca işin yanında (!) gıda işletmelerin hemen hemen hepsinde sorumlu teknik müdür olarak faliyet verebilmekteler. Türkiye’den bahsetmemiz gerekirse özellikle yabancı dili olan ve Ziraat Mühendisleri Odası’na üye olanlar oldukça rahat iş buluyorlar.

En son Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, bakanlık olarak 2011 yılına kadar 7 bin 500 Ziraat Mühendisi’nin işe alınarak köylerde görevlendirileceğini açıkladı.

Gelecek 20 yıla baktığımızda tarım ve ziraat; Türkiye gibi bir ülke için asla gözden çıkarılamayacak ekonomik bir kaynak. Bunun dışında sağlıklı nesillerin yetişmesi için üretilen besinlerin kalitesi ve çeşitliliği de Ziraat Mühendislerinin çalışmaları ile şekilleniyor. Tarımsal üretim yapan köy ve taşraları bilinçlendirerek ülkenin hem sosyo-kültürel çeşitliliğine, hem tarım ekonomisine hem de ekolojik kültürüne sahip çıkacak olan Ziraat Mühendisleri geleceğin anahtarını elinde tutuyor.

Teknik Yazar (Technical Writer)

Devrim üstüne devrim yaşanan teknolojinin son kullanıcı ile buluştuğu noktada hizmetine en çok ihtiyaç duyulan kişiler teknik yazarlardır. Teknoloji ne kadar ilerlemiş olursa olsun, nasıl kullanıldığını ayrıntıları ile anlatan bir makineyi henüz icad edemedik. Her aşamada ve çeşitli teknik seviyelerde mutlaka bir ‘Kullanım Kılavuzu’na ihtiyaç duyuyoruz. İşte bu kılavuzları yazan, düzenleyen, geliştiren ve güncellemesini yapan kişilere “Teknik Yazar” deniyor. Piyasaya sunacakları ürünler için Kullanım Kılavuzu yazdırmak isteyen binlerce şirketten biri ile önümüzdeki 20 yıl içinde de mutlaka karşılaşacaksınız.

Mucid (Inventor)

Sürekli gelişen bir teknolojinin en büyük faydası, teknoloji kavramının hiçbir zaman eskimemesi. Bundan onlarca yıl önce üretilmiş bir taslağın üzerine, son teknolojinin sunduğu üretim imkanlarını kullanarak yepyeni bir şey icad edebilirsiniz. İlgi alanınız ne olursa olsun; ister kimya, ister mühendislik aşmanız gereken üç temel aşama var: hipotez, geliştirme ve üretim. Eğer bu aşamaların sonucunda projenizi teoriden pratiğe çevirebilecek kadar azimli, bilgili ve kararlıysanız size kapılarını açmış bekleyen yüzlerce kurum / şirket var.

Çocuklar için oyuncak üretiminden, büyükler için silah üretimine (!), havacılıktan, taşımacılığa aklınıza gelebilecek her türlü endüstride mucitlere büyük değer veriliyor. Üstelik ille bir kurumun boyunduruğu altına girmek zorunda değilsiniz. İcadınızın patentini aldıktan sonra devlet, dernek ve yardım kuruluşlarından bağış, hibe ya da destek alarak kendi projenizi de gerçekleştirebilirsiniz.

Geçtiğimiz 20 yılda olduğu gibi gelecek 20 yıl da girişimcilerin ve mucitlerin yılı olacak. Hayal etmekten ve çalışmaktan asla vazgeçmeyin.

Kaynaklar:

Atlas Ağustos 2007, Sayı 173
Wikipedia
MSNBC
26 Ocak 2010 Salı 0 yorum

Sağlık Sektöründe Geleceğin İlk 10 Mesleği


Şu anda hangi mesleklerin nerede olduğunu, ne kadar revaçta olduğunu ya da ne kadar gözden düştüklerini biliyoruz.



 
Peki bundan 20 yıl sonra ne olacak? Bazı meslekler –iş tanımlarında değişiklikler olsa dahi- hâlâ ihtiyaç duyulanlar listesinde kalacak, kimileri tamamen gözden düşecek, şu anda aklımıza bile gelmeyen bazıları ise en çok aranan meslek gruplarını oluşturacak. Gelecek bugün olduğunda, o ‘bugüne’ hazır olacak mısınız?

İşte tıp alanında geleceğin 10 gözde mesleği:

Tıbbi / Cerrahi Robot Tasarımcısı (Medical Roboticist)

Henüz Türkçe’ye çevrilmiş kesin bir karşığı yok fakat ‘roboticist’ şu demek: Robot tasarımı ve programlaması yapan, konsept aşamasından itibaren planlayarak oluşturduğu robot ile çeşitli deneyler gerçekleştirerek, tasarladığı robotu pratikte kullanıma sokabilen kişi.

Günümüzde teknolojinin katettiği aşama sayesinde, özellikle tıp alanında robotlar ve cerrahi operasyonlar hususunda heyecan verici gelişmeler yaşanıyor. ‘Robotics’ dünyasının aranan adamları henüz milyon dolarlık kişiler olmasa da bu durumdan çok da uzak oldukları söylenemez. Harici iskelet sistemlerinden tutun da prostetik yapay organlara kadar, tıp / teknoloji alanında hizmetine ihtiyaç duyulacak tüm bireysel girişimciler gelecekte çok daha kıymete binecek. Kapsamlı bir araştırmaya göre geleceğin en gözde mesleği ‘Tıbbi / Cerrahi Robot Tasarımcısı (Medical Roboticist)’ olarak belirlenmiş.

Genetik Danışman (Genetic Counselor)

Genetik alanındaki araştırmalar, tüm kötü mutasyonları devre dışı bırakmaya yaklaşacak kadar hızla ilerlerken, genler üzerindek işaretler ve bunların neden olduğu sonuçlar konusunda uzman olan kişilere duyulan ihtiyaç da hızla artıyor. Şu anda çoğu insnaa ‘ütopik’ gibi görünse de genetik danışmanlık hali hazırda uygulamada olan ve oldukça talep gören bir meslek...

Aileler, doğacak çocuklarının geleceğini ve yaşam kalitesini henüz doğmadan önce mümkün olduğunca belirleyebilmek için genetik danışmanlarının hizmetine ishityaç duyuyor ve bunu sağlamaya çalışıyorlar.

MSNBC’nin haberine göre şu anda ABGC (the American Board of Genetic Counseling) tarafından tanınan ve resmi olarak kabul gören 2000 genetik danışman var.

Bu alandaki gelişmeler ilerledikçe genetik danışmanlara duyulan ihtiyaç ve verebilecekleri hizmetin çeşitliliği doğru orantılı olarak artacak.

Solunum Terapisti (Respiratory Therapist )

Atmosferin yapısı, eskiden olduğu kadar sağlıklı değil. Endüstrinin ve sanayileşmenin yarattığı hava kirliliği, otoban ağları ile örülmüş büyük şehirler ve modern hayatın vücüdumuza yüklediği stres, astım gibi önemli solunum problemlerinin başlıca nedenlerini oluşturuyor. Bu şartlar altında Amerika Birleşik Devletleri’nin İş ve İşçi Bulma Kurumu (U.S. Bureau of Labor) tarafından yayınlanan istatistik raporu kimse için şaşırtıcı olmasa gerek;

Solunum Terapistleri çok fazla rağbet görüyor.

Teknisyenden pratisyene kadar tüm aşamalarda ihtiyaç duyulan ve solunum problemleri, hayat kalitesi ve alerji ile mücadelede önemli bir yeri olan Solunum Terapistlerinin gelecekteki yeri çok parlak.

Biyoinformasyon (Bioinformatician)

‘Bioinformatics’; Moleküler Biyoloji alanında bilgi teknolojileri ve bilgisayar mühendisliğinden yararlanan bir uygulama dalı.

Moleküler biyolojinin ilgilendiği alanlarda yapılan her keşif; bir Bioinformatist’in analiz etmesi, haritalandırması ve 3 boyutlu modellemeler yaratarak DNA ve protein yapısını incelemesi için yeni bir proje anlamına geliyor. Bu alanda yapılan tüm araştırmalar genetik alanında yapılan çalışmaları desteklemesi açısından hayati öneme sahip.

Moleküler Biyoloji bilim dalının ortaya çıkardığı yeni gelişmeler ışığında depolanan verinin algoritmik hesaplamaları, sınıflandırılması, işlenmesi ve istatistiki olarak derlenmesi için Bioinformatist’in yardımına ihtiyaç duyuluyor. Bu veriler doğrultusunda çözülecek problemler, oluşturulacak teoriler ve yapılacak analizler sonucunda umuyoruz ki genetik; büyük oranda çözülmeyi bekleyen bir muamma olmaktan çıkarak insan hayatını kolaylaştırmak ve geliştirmek üzere yönlendirilebilecek.

Kök Hücre Araştırmacısı (Stem Cell Researcher)

Kök hücre araştırmaları kamuoyundaki bilinirliği yaygınlaştığından beri, süreçleri ve etik sınırları açısından tartışılmaya devam edilen bir konu olsa da değişmeyecek olan tek bir gerçek var ki; geri dönüşü olmayan bir aşamayı geçmiş genç bir bilim dalı olarak geleceği şekillendirmeye devam ediyor.

Alzheimer, Parkinson, Lösemi, Kanser, Sinir Sistemi ve Kalp Hastalıklarının tedavisinde kullanılabilmesi için yoğun çalışmalar yürütülen Kök Hücre araştırmaları; bu hücrelerin sadece insan embryo'sundan ve fetal dokulardan elde edilebilir olması sebebiyle din adamlarını, politikacıları ve toplumun muhafazakar kesimini rahatsız etmiş, ABD’de uzun süreli tartışmalar yaşanmıştı.

Fakat bilim yine de gelişmeye ve insan hayatını iyileştirmek için yürütülen çalışmalara temel olmaya neyse ki devam etti.

2004 yılından beri süren araştırmalar gösterdi ki; yalnızca embriyodan değil kemik iliğinden sağlanan kök hücreler ile de –daha az etkin olmasına rağmen- olumlu sonuçlar elde edilebiliyor.

Muhafazakarlar neye karşı çıkıyor?

Yeni bir embriyonun yeni bir hayat olduğunu söyleyerek, etik açıdan kürtaja karşı çıktıkları gibi yok etmek üzere yeni bir embriyonun üretilmesine de itiraz ediyorlar.

Neyseki yeni gelişmeler sayesinde kök hücre elde edilebilmesi için, yeni bir embriyo üretilmesine gerek kalmadı. Mevcut kök hücreler kullanılarak kişiden elde edilen deri hücresi yeniden programlanıp yeni ve genç kök hücre üretimi başarıyla sağlanabiliyor.

Bu yalnızca yurt dışında uygulanan birşey değil. Araştırmaların temeli yurtdışında atılmış olsa da Türkiye’de bu alanda önemli gelişmeler oluyor.

Örneğin; 2004 yılında şeker hastalığı yüzünden ayağını kaybetme tehlikesi olan bir hastaya Gaziantep SSK'nın girişimi ve Hollandalıların katkısıyla kök hücre nakledildi ve kök hücre, hastanın ayağını kesilmekten kurtardı.

Biri Hollandalı 12 kişilik ekip, hastanın kan dolaşımı durmuş ayağına, kemik iliğinden alınıp Hollanda'da ayrıştırılan kök hücre nakletti.

Günümüzde ise kemik iliğinden alınan kök hücrenin ayrıştırılabilmesi için örneklerin yurt dışına gönderilmesine gerek kalmıyor. Bu işlem Türkiye’de de gerçekleştirilebiliyor.

Bu alanda yaşanan en son gelişme yine ABD’den geldi;

Başkan Obama 10 yıl süren bekleyişin sonunda 13 yeni embriyonik kök hücre dizisini tıp araştırmalarında kullanılmak üzere onayladı. 2000’li yılların başından itibaren araştırmacılar; yalnızca izin verilen ve önceden onaylanmış 60 kök hücre dizisi ile çalışabiliyordu.

Yapay Organ / Implant Tasarımcısı (Custom Implant Organ Designer)

Kök Hücre çalışmaları ile benzer bir seyirde ilerleyen yapay organ araştırmaları, nanoteknolojinin ve moleküler biyolojideki gelişmelerin ışığında her geçen gün daha uygulanabilir ve maddi açıdan karşılanabilir hale gelmeye devam ediyor.

2007’de İsrailli bilim adamları gerçek bir kalbin tüm özelliklerini taşıyan minyatür bir kalp üretti. Kan damarlarına sahip ve gerçek bir kalp gibi atabilen minyatür kalp dokusunun üretilmesinin, gelecekte, kalp krizi geçiren ve kalbi zarar gören binlerce hastanın tedavisinde kullanılabileceği ileri sürülmüştü.

Araştırmada, biyoteliyal ve fibroblast kalp hücreleri, bakterilerin gelişimini engelleyen özel bir sünger üzerine yerleştirilmiş ve bu dokunun kalbe enjekte edilmesiyle kalp krizi sonucu kalbi hasar gören hastaların tedavi edilebileceğini gösteren bulgular elde edilmişti.

Tıp tarihindeki ilk yapay organ nakli 2006’ta ABD Boston’da bir çocuk hastanesinde gerçekleştirilirken günümüzde bu alandaki gelişmeler hızla ilerlemeye devam ediyor.

Birçok insana bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi görünen düşünceler hızla gerçek olmaya başladı bile.

Masaj Terapisti (Massage Therapist)

Modern çağın en büyük problemlerinden ikisi; stres ve hareketsizlik.

Plaza hayatı, kübik ofisler, bilgisayar başında sabitlenmiş işler, iş yetiştirme süreçleri, ekonomik zorluklar ve stres; eğitimli masaj terapistlerine duyulan ihtiyacı arttırdı. Giderek endüstrileşen bu meslek, gelecek 10 yılın en çok rağbet gören ve en çok ihtiyaç duyulan ilk 10 iş kolundan biri olarak görülüyor.

Hemşire (Nurse)

Türkiye’de üniversitelerin hemşirelik ile ilgili lisans eğitimi veren fakülte ve yüksek okullarından mezun olan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenler ile öğrenimlerini yurt dışında hemşirelik ile ilgili, Devlet tarafından tanınan bir okulda tamamlayarak denklikleri onaylanan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenlere Hemşire unvanı verilir.

2008’de Sağlık Bakanlığı’nca yapılan bir açıklamaya göre Türkiye'nin yılda 20 bin hemşire yetiştirmeye ihtiyacı var; "Gelişmiş AB ülkelerinde her 100 bin kişiye 730-740 hemşire düşerken Türkiye'de ise her 100 bin kişiye 130 hemşire düşüyor.”

2009’da bu alandaki açık sayısı azalacağına artmaya devam etti;

“Ali Kabaş, Türkiye’deki hemşire sayısının, Avrupa ülkelerinde 100 bin kişiye düşen hemşire ortalamasının en az 7 kat altında kaldığına dikkat çekerek sağlıklı çalışma koşulları ve hizmet kalitesinin artması için hemşire istihdamının artırılmasının şart olduğunu, hastanelerdeki fazla iş yükünün hafifletilmesi için ivedilikle personel ihtiyacının karşılanması gerektiğini söyledi.”

Dünyada da her an ihtiyaç duyulan ve profesyonel bir eğitim sürecinden geçirilerek hastanelere, sağlık kuruluşlarına ve bakım evlerine atanan hemşireler; gelecek 20 yılın en elzem mesleklerinden birine sahip olmaya devam edecek.

Evde Bakım Asistanı (Home Health Care Aide)

Gelir düzeyi yüksek ülkelerdeki ortalama ömür süresi kadın ya da erkek fark etmeksizin uzamaya ve bu nüfusun evde sağlanacak bakım hizmetine duyduğu ihtiyaç da doğru orantılı olarak artmaya devam ediyor. Yalnızca yaşlılar değil, sürekli / kesintisiz bakım ihtiyacı duyan hastaların bakımı da bu kapsama alınabilir.

Özel merkezlerin yanında devlet tarafından da bakım hizmeti sağlananabilen Türkiye’de bu alandaki hizmetlere yönelik özel koşullar belirlenmiş durumda.

Evde Bakım Hizmetini düzenleyen “yasal ilkeler”e bir göz atacak olursak, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun ek 7'nci maddesine göre;

“Her ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamı esas alınmak suretiyle; kendilerine ait veya bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına göre kendilerine düşen ortalama aylık gelir tutarı bir aylık net asgari ücret tutarının 2/3'ünden daha az olan bakıma muhtaç özürlülere, resmi veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında bakım hizmeti verilmesi sağlanır. Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak belirlenecek kişi başına aylık bakım ücreti tutarı, iki aylık net asgari ücretten fazla olamaz./ Bakıma muhtaç özürlülerden Kurumca ve diğer resmi kurumlarca bakılanlar dışında kalanlara ilişkin bakım ücreti, bu amaçla Kurum bütçesine konulacak ödeneklerden karşılanır...”

Evde Sağlık Bakımı Hizmetleri, ameliyat sonrası bakım gereksinimi olanlardan uzun süreli bakıma ihtiyacı olan hasta ve yaşlılara, yeni doğum yapan annelerden tedavisi evde de sürdürülebilecek hastalara, kısa süreli hemşirelik hizmetlerine gereksinim duyanlardan, aşılama ve laboratuvar tetkikleri gibi hizmetleri evinde veya işyerinde almak isteyenlere kadar çok geniş bir yelpazede ihtiyaç sahiplerine hitap etmektedir. Evde Sağlık Bakımı Hizmetleri alanlar arasında en büyük çoğunluğu oluşturan gruplar aşağıda sıralanmıştır.

* Ameliyat sonrası bakım ihtiyacı olanlar

* Ortopedi ve Travmatoloji hastaları

* Kalp, Damar ve Hipertansiyon hastaları

* Hemipleji (Felçli) hastaları

* Onkoloji (Kanser) hastaları

* Akciğer ve Solunum hastaları

* Diabet hastaları

* Nöroloji hastaları

* Oksijen tedavisine ihtiyacı olan diğer hastalar

* Yeni doğum yapan anne ve bebekleri

* Bakım ihtiyacı olan yaşlılar ve özürlüler

* Yara bakımı, enjeksiyon, infüzyon ve diğer kısa süreli hemşirelik hizmetlerine ihtiyaç duyanlar

* Grip, Hepatit-B, Zatüre gibi hastalıklardan korunmak için aşılanmak isteyenler

* Laboratuvar tetkik ve test hizmetlerine ihtiyacı olanlar

* Evinde her türlü medikal ekipman ihtiyacı olanlar vb.

Evde bakım, sağlık hizmetlerinde kalite artışı getirmektedir. Sağlık bilinçlenmesini artırmaya da katkı sağlamaktadır.

Eczacı (Pharmacist)

Hiç ölmeyen bir klasik. Her ne kadar son günlerde Türkiye’deki Eczaneler ve Sağlık Bakanlığı arasında süregelen anlaşmazlıklar, eczacılığı ‘ideal meslek’ kavramından uzaklaştırmış gibi görünse de önümüzdeki 20 yılı düşündüğümüzde bu hiç de böyle değil.

Sizin de fark edeceğiniz üzere ‘Geleceğin Meslekleri’ listesinde ilk 10’a damgasını vurmuş sağlık sektöründeki gelişmeler; arz / talep dengesini bu meslekleri icra edenler lehine çeviriyor. Yine ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, son yıllarda sayıca artış gösteren Eczanelerin daha iyi hizmet verebilmesi için iyi eğitimli ve donanımlı eczacılara oldukça fazla ihtiyaç duyuluyor.

Eczacılık ülkemizde ‘yalnızca ilaç ticareti’ olarak algılansa da aslında sentetik, yarı sentetik veya biyolojik kökenli ilaç hammaddelerinin elde edilmesi, fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin incelenmesi, değerlendirilmesi, kaliteli ilaç üretimi ve ilaçların saklanması, kullanılması gibi konularla da ilgilenen son derece önemli bir meslektir. ‘Ezcane açmak’ bu döngünün yalnızca tedarik ve satış sürecini oluşturur.

Avrupa’da yapılan araştırmalara göre ilaç firmalarında istihdam edilmek istenecek eczacı sayısının önümüzdeki 10 yılda %30 artış göstermesi bekleniyor.

Marketlerde ilaç satılması nasıl bir uygulama ve Eczacılar bundan nasıl etkilenecek?

İlaçların marketlerde satılması yeni birşey değil. Örneğin ABD'de ilaçlar marketlerde satılıyor ve bu nedenle, hatalı ilaç kullanımından hayatını kaybedenler sayısı bakımından ABD, listenin ilk sırasında yer alıyor.

Almanya’da da vitamin, öksürük şurubu, pastil gibi reçetesiz ilaçlar rahatlıkla marketlerde satılabilmektedir.

Özellikle ABD’de ilaç; reklamı serbest olan ticari bir mal olarak algılanır. 2009 itibarı ile kişi başına düşen en fazla ilaç harcaması 680 Amerikan Doları ile ABD'de yaşayanlara aittir.Türkiye'de ise bu rakam 68 Amerikan Dolarıdır.

Türkiye’de de bu uygulamaya geçilirse Eczanelerin toplam kazanç pastasındaki payı düşecek ve bilinçsiz ilaç kullanımı mutlak oranda artacaktır.

15 Ocak 2010 Cuma 0 yorum

Sağlık Sigortaları kapsamı dışında kalan durumlar nelerdir?

Sağlık Sigortalarında da diğer tüm sigortalarda olduğu gibi güvence altında olan ve olmayan haller özel ve genel şartlar ile belirtilmiştir. Sağlık Sigortası genel şartları her sigorta şirketi için aynıdır. Özel şartlar ise şirketler arasında farklılık gösterir.

Bir hastalık kapsam dışı bırakılırken genelde şöyle maddeler olabilir:

Sağlık sigortası X hastalığının teşhisinden itibaren 1 sene süreyle kullanılamaz,
Sağlık sigortası X hastalığının teşhisinden itibaren 2 sene süreyle kullanılamaz,
Sağlık sigortası X hastalığının tedavisinde ömür boyu kullanılamaz,

Kapsam dışı olan hastalıklara örnekler:

* Sinüs ameliyatı,
* Menisküs ameliyatı,
* Geniz eti ameliyatı,
* Burun kemiği eğriliği ameliyatı,

Sebepleri:

Bu hastalıklar ortaya çıktığı andan itibaren hemen ameliyat olmanızı gerektirmiyor. Gerektirse bile kötü niyetli kişilerin sigorta şirketlerini suistimal etmeye çalışmasından ötürü 1,2 senelik blokeler konulabilmektedir.

Genel şartlara göre Sağlık Sigortası kapsamı dışında kalan haller aşağıda belirtilmiştir:

Savaş ve savaş niteliğindeki hareketler ve bunlardan doğan iç kargaşalıklar,

Suç işlemek veya suç işlemeye teşebbüs etmek,

Tehlikede bulunan kişileri ve malları kurtarma hali hariç, sigortalının kendisini bile bile ağır bir tehlikeye maruz bırakması,

Deprem, sel, yanardağ patlaması ve toprak kayması,

Esrar, eroin gibi uyuşturucuların kullanımı,

Nükleer rizikolar,

Sigortalının intihara teşebbüsü nedeniyle meydana gelebilecek hastalık veya yaralanma halleri ile poliçede belirtilmiş olan kapsam dışı özel durumlar,

Sigortalının kaza sonucu acilen sağlık kuruluşuna yatırılmasını gerektiren haller dışında ferdi poliçelerde poliçe başlangıç tarihinden itibaren ilk 30 günlük süre teminat dışıdır.

Sigorta başlangıç tarihinden önce, sigortalının varlığından haberdar olduğu, tetkik yaptırdığı ve tedavi gördüğü rahatsızlıklar, kazalar ve her türlü giderler,

Resmen ilan edilmiş salgın hastalıklar,

Kazaen yaralanma dışındaki her türlü estetik ve plastik cerrahi müdahaleler, kozmetik amaçlı tedaviler, bacak varisi tetkik ve tedavisi, tatlandırıcılar, şişmanlık tetkik ve tedavisi, şifa kürleri, çamur banyoları, karantina, akupunktur, masaj vb., huzurevi, senatoryum, kaplıcalar, jimnastik ve güzellik salonları gibi poliçede belirtilen "Sağlık Kuruluşu" tanımına uymayan kuruluşlardan alınan faturalar, alternatif tıp tedavi masrafları, bilimselliği kanıtlanmamış tedaviler,

Poliçede belirtilen "Doktor" tanımına uymayan kişiler (fizyoterapist, diyetisyen, özel hemşire vb.) tarafından yapılan tedavi ve bakımlarla ilgili tüm masraflar,

Kısırlık tetkik ve tedavisi, medikal ve cerrahi her tür yapay döllenme, üreme organlarıyla ilgili yapısal bozukluklar, cinsel işlev bozuklukları, her türlü sünnet, tıbben zorunlu olsun ya da olmasın her türlü kürtaj ve düşük giderleri, kısırlaştırma, doğum kontrol yöntemlerine ait giderler,

Kısırlıkla ilgisi olsun ya da olmasın, her türlü varikosel tetkik ve tedavilerine ait giderler,

Sigortalı olunmadan önceki maluliyetler ve bunların gerektirdiği tedavi, ameliyat ve organ nakilleri ile doğuştan gelen anomali ve hastalıklara, büyüme ve gelişme geriliği tetkik ve tedavilerine ait giderler,

Check-up mahiyetindeki doktor muayene tetkik giderleri ve periyodik kontroller,

Psikiyatrik hastalık tedavisiyle ilgisi olsun veya olmasın psikotrop ilaçlar, psikiyatrik hastalıklar, psikiyatri kliniklerinde ve/veya psikiyatri doktorları ve psikologlar tarafından yapılan tetkik ve tedavilerine ait giderler,

Çocuk mamaları, çocuk bezleri, biberon ve emzikler; her türlü sabun şampuan ve solüsyon, alkol ve kolonyalar; hidrofil pamuk, termometre, buz kesesi, sıcak su torbası vb. sıhhi malzemeler; uyku apne cihazı, işitme cihazı, tekerlekli iskemle, ortopedik tabanlık, atel, dizlik, korse, diş protezleri benzeri yardımcı tıbbi malzeme ve cihazlar ile telefon, TV masrafları, tedavi için gerekli olmayan malzemeler ve sair idari masraflar,

Kuduz ve tetanos dışında kalan aşılar ve bu aşılarla ilgili test giderleri,

Astım ve alerjik hastalıkların tetkik ve tedavi giderleri,

Teminat dışı bir durum nedeniyle ameliyat ve doğum teminatı ile ilgili ödeme yapılmaması halinde, ödenmeyen durum için yapılan her türlü doktor, ilaç, tanı, oda-yemek-refakatçi harcamaları ve her türlü harcama,

Gebelik ve doğumla ilgili ya da onların neden olduğu rahatsızlıklara ilişkin her türlü doktor muayene, tetkik ve tedavi giderleri, hamilelik süresince yaptırılan muayene ve tetkik giderleri,

AIDS ve HIV virüsüne bağlı hastalıklar ile zührevi hastalıkların teşhis ve tedavi masrafları,

Organ, doku nakillerinde organ ya da dokusu alınan kişinin masrafları, organ ya da doku ücretleri, organ ve dokunun ulaşım masrafları,

Tehlikeli sportif faaliyetlere (binicilik, sürücülük, dağcılık, dalgıçlık, paraşütle atlama vb.) ve profesyonel veya amatörce her türlü müsabakaya ve antremana katılım sırasında meydana gelecek hastalık ve sakatlıkların tetkik ve tedavilerin giderleri,

Reçetesiz, faturasız ve küpürsüz alınan ilaç bedelleri ile faturasız diğer masraflar,

Sigortalının tazminat talebinde bulunurken yaptığı ulaşım ve sigortacı tarafından istenilen belgelerin hazırlanması ile ilgili masraflar,

Diş teminatı olmayan poliçelerde hangi nedenle olursa olsun diş, diş eti ile diş tedavisini de içine alan çene cerrahisine ilişkin tüm giderler,
Gözlük, cam, çerçeve, lens giderleri (gözlük, çerçeve, lens giderleri, gözlük teminatı olan poliçelerde bu teminattan karşılanır),

Gözde kırılma kusurunun (miyopi vs.) giderilmesine yönelik müdahaleler,

Kronik böbrek hastalıkları için uygulanan renal dializ giderleri,

Poliçede yer almayan teminatlara ilişkin her türlü tetkik ve tedavi giderleri,

Sedef, siğil, akne (sivilce), lipom, kist sebase (yağ bezesi), nevüs (ben), horlama ve uyku apne sendromu, epilepsi (sara), menopoz ve komplikasyonlarının (kemik erimesi vb.) tetkik ve tedavilerine ait giderler.

Kaynak: www.sigortam.net
0 yorum

Diş sağlık sigortası kapsamına alınabilir mi?

Eğer özel sağlık sigortasından bahsediyorsanız, poliçenize eklenen özel teminatlar ile "belirli şartlar halindeki diş tedavisini de" sağlık sigortası kapsamına aldırabilirsiniz.

Örnek:

Kazaen diş tedavisi giderleri teminatı: Trafik kazası sonucunda meydana gelen diş rahatsızlıkları için yapılan tedavi giderleri bu teminat ile güvence altına alınır.

Sağlık Sigortaları kapsamı dışında kalan durumlar nelerdir?

Sağlık Sigortalarında da diğer tüm sigortalarda olduğu gibi güvence altında olan ve olmayan haller özel ve genel şartlar ile belirtilmiştir. Sağlık Sigortası genel şartları her sigorta şirketi için aynıdır. Özel şartlar ise şirketler arasında farklılık gösterir.

Genel şartlara göre diş ile ilgili Sağlık Sigortası kapsamı dışında kalan haller aşağıda belirtilmiştir:

1) Çocuk mamaları, çocuk bezleri, biberon ve emzikler; her türlü sabun şampuan ve solüsyon, alkol ve kolonyalar; hidrofil pamuk, termometre, buz kesesi, sıcak su torbası vb. sıhhi malzemeler; uyku apne cihazı, işitme cihazı, tekerlekli iskemle, ortopedik tabanlık, atel, dizlik, korse, diş protezleri benzeri yardımcı tıbbi malzeme ve cihazlar ile telefon, TV masrafları, tedavi için gerekli olmayan malzemeler ve sair idari masraflar,

2) Diş teminatı olmayan poliçelerde hangi nedenle olursa olsun diş, diş eti ile diş tedavisini de içine alan çene cerrahisine ilişkin tüm giderler,

Buna göre, özel sigorta şirketinizin sigorta şartlarına göre çene cerrahisi ve diş tedavisine yönelik "Diş Teminatı" sözleşmesi yaparak, özel sigorta kapsamına aldırabilirsiniz.

Eğer SSK'lı iseniz ve özel hastanede diş tedavisi olmak istiyorsanız ilgili haber:

"Özel sağlık kurum ve kuruluşları ile kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında diş tedavisi yapılmasıyla ilgili hükümler kaldırıldı.

SGK, Resmi Gazete'de yayımlanan “2008 Yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile diş tedavileri konusunda değişikliğe gitti.

Buna göre, Sağlık Uygulama Tebliği'nin özel sağlık kurum ve kuruluşları ile kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında diş tedavisi yapılmasıyla ilgili hükümleri yürürlükten kaldırıldı.

Söz konusu hükümler, müracaat edilen sözleşmeli resmi sağlık kurum veya kuruluşunca kron ve protez tedavisine 90 gün, dolgu tedavisine 30 gün, diğer diş tedavilerine de 45 gün içinde başlanamayacağının belirtilmesi ve kapsamda yer alan kişilerce talep edilmesi halinde serbest diş hekimliklerine, kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum veya kuruluşlarına, özel sağlık kurum veya kuruluşlarına sevk yapılabilmesine imkan veriyordu.

Ayrıca, kurumla sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşu bünyesinde diş hekimi bulunmayan ilçelerde, serbest diş hekimi bulunması halinde resmi sağlık kurumu başhekimi tarafından serbest diş hekimliklerine veya özel sağlık kurum veya kuruluşlarına sevk yapılabiliyordu. Yüzde 40 ve üzerinde özürlü kişiler, diş tedavileri için özürlülük durumunu belgelendirmek suretiyle, tüm sağlık kurum ve kuruluşlarına veya serbest diş hekimliklerine doğrudan başvurabiliyordu.

Yapılan değişiklikle, diş tedavileri, kurum ile sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yapılmaya devam edilecek.

Tebliğle ayrıca bu konudaki fiyatlandırma hükmü ile ve “Diş İşlemleri Sevk Formu” da yürürlükten kaldırıldı.

Düzenlemeler, 29 Ocak 2009'dan geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi."

Bakın bir SSK'lı, Okmeydanı SSK Hastanesi'ndeki Dolgu Tedavisi ile ilgili neler yazmış:


"Bundan bir yıl kadar önce OKMEYDANI SSK DİŞ HASTANESİ’ne azı dişlerimde ağrı şikayetiyle doktora gittim. Öncelikle şunu söylemeliyim saat 7 ve ya 7.30 gibi orda olmanız sizin için iyi olur.

Dışarıda çok uzun bir sıra göreceksiniz ama bu sıra hastaneye gelen tüm hastalar içindir. Saat 8'de hastanenin kapısı açılıyor ve numaranızı alıp içeri salona geçiyorsunuz. Burda ilk tedavi ya da kontrol olarak numara alıyorsunuz. Numaranızı bankolarda bekliyorsunuz ama burda da hızlı ilerleyen bir sıra var. Şikayetinizi anlatıyorsunuz ve sizi ilk tedavi salonlarına yönlendiriyorlar. Bunların sırası da yine çok değil, çünkü 20 kadar ilk muayene odası var. Orda dişçi dişlerinizi kontrol ediyor, yapılması gerekenleri söylüyor, eğer gerekliyse çenenizin röntgenini çekiyor ve dişlerinize tartar temizliği yapıyor.

Benim dolgu sorunum vardı. Toplam üç taneydi. Bir ay gibi bir süre içinde bana randevu verdiler. Bu sefer geldiğinizde randevunuzun olduğunu söylüyorsunuz. Tedavinize göre üst katlara çıkıyorsunuz. Doktorlar çok fazla güler yüzlü değil ama "SSK hastanesinde diş yaptırılmaz" tabusunu burda yıkabilirsiniz. Üç adet azı diş dolgusu yaptırdım ve bunların hepsi daha sağlam olması açısından gri dolgudur.

Sadece ilk günler ağrı şikayetim oldu ama ondan sonra bu güne kadar hiç bir şikayetim olmadı. Güvenerek yine giderim. Ayrıca hastanede babam ve ablamda dişlerine köprü yaptırdı. İkisininde hiç bir şikayeti yok. Dolgu için bir ücret ödemiyorsunuz ama köprü için bir miktar ödemeniz gerekiyor, yine bu paranın bir kısmını Fındıklı’daki SSK şubesinden alabiliyorsunuz.

Eğer bir şikayetiniz var ise bu hastane hem ulaşım açısından hem de kalite açısından değerlendirilmesi gereken bir hastanedir. Çocuk servisleri de bulunmaktadır."


Umarım yardımcı olur.
0 yorum

Çevremizde domuz gribine yakalanan biri varsa ne yapmalıyız?

Domuz Gribi virüsü insanlara nasıl bulaşır?

Hastalık; virüslü kişinin öksürmesi, konuşması, hapşırması ile havaya saçılan virüslerin havada asılı kalması ve damlacık enfeksiyonu şeklinde o havayı soluyan kişilere bulaşması ile yayılır.

Eğer hasta kişi elini ağzına götürür ve etrafına dokunursa, virüs dokunduğu yerlere de bulaşır. Bu da hastalığın yayılmasında büyük bir etkendir.

Grip hastaları yoğun olarak 4-5 gün süreyle virüs saçmaya devam eder ama özellikle çocuklarda bu süre 2 haftaya kadar çıkabilir. Pratikte, hastanın ateşinin düşmesinden itibaren 24 saat sonra virüs saçılmasının durduğu kabul edilir.

Dolayısı ile bu kişiden uzak durmanız, eşyalarını kullanmamanız, 24 saat içersinde iyi havalandırılmamış bir ortak mekanda yer almamanız ve hastalık tanısı konulduktan sonra ortalama 1 hafta boyunca maskesiz -ve hatta mümkünse eldivensiz- temasta bulunmamanız gerekir.

Eğer çocuğunuz veya sürekli yanında bulunmanız gereken bakıma muhtaç bir kişiyse, bulunduğu odayı düzenli olarak havalandırmaya, yediği / içtiği tabak / bardak vs.nin, diğer bulaşıklarla beraber yıkanmadığına, kıyafetlerinin başka kişilerce giyilmediğine, el, vücut vb. havlularınızın ayrı olduğuna ve hergün sıcak su / deterjan ile dezenfekte edildiğine, hasta kişinin evcil hayvanlarınızla temas etmediğine dikkat edin.

Hastalıktan korunmanız önemli ama hastanın psikolojisi de önemli... Hastaya, "dokunulmaması, aynı odada bulunulmaması gereken ve karantina altına alınmış ölümcül bir vaka" gibi davranmayın. Kişiye moral verin, sürekli sıcak sıvı, çorba ikramında bulunun ama yemek / içmek istemiyorsa zorlamayın, eşya alışverişlerinizde direk temastan kaçının, örneğin eşyayı yatağının ucuna veya bir sehpanın üzerine bırakın.

Diğer mekanlarda Domuz Gribi'nden nasıl korunabiliriz?

* Mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık mekanlarda bulunmamalı,

* Tokalaşma ve öpüşme yerine uzaktan selamlaşılmalı,

* Eller sık sık yıkanmalı ve mecbur kalınmadığı sürece toplu taşıma araçlarının tutamaçları ile kamusal alanların sıkça el temasına maruz kalan trabzan ve merdiven kenarlıklarına dokunulmamalı,

* Eller yıkansa da yıkanmasa da burun ve göze temas ettirilmemeli,

* Başkalarının eşyaları kullanılmamalı,

* Öksürürken ve hapşırırken ağız tek kullanımlık mendillerle kapatılmalı ve mendil hemen atılmalı, asla ceplerde ve torbalarda biriktirilmemeli,

* Suyun olmadığı yerlerde alkol bazlı jeller kullanılarak el temizliği yapılmalı,

* Kıyafetler klorlu su, sabun veya deterjanla dezenfekte edilmeli,

* İyot bazlı antiseptik hijyen malzemeleri kullanılmalı,

* Düzenli egzersiz ile bağışıklık sistemi güçlendirilmeli, her gün mutlaka 30 dk süreyle tempolu bir şekilde yürünmeli,

* Üşütecek kadar ince veya aşırı terletecek kadar sıkı giyinilmemeli,

* Tavuk suyu, sebze çorbası, taze ve hormonsuz bitkilerle yapılan mevsim salatası, taze ve oda sıcaklığında saklanan meyve gibi besinler hergün tercih edilmeli,

* Soğan ve sarımsak, küçük, şekilsiz ve kırmızı elmalar, Palamut, Hamsi gibi taze ve yüzey balıkları (Mezgit gibi dip balıkları tercih edilmemeli), pastörize ve günlük tüketime uygun süt, süt ürünleri, katkı maddesiz yoğurtlar, kefir ve yumurta ile beslenilmeli.

* Boğaz; Ihlamur, Adaçayı, Nane & Limon ve Papatya Çayı gibi bitkisel çayları sıcak tüketerek sürekli enfeksiyondan temizlenmeli,

* Her akşam yatmadan önce mutlaka tuzlu su ile gargara yapılıp, dişler fırçalanmalı,

* Şeker ve hazır katkı maddeli gıdalardan, asitli içeceklerden ve sigaradan kesinlikle uzak durulmalı,

* İç çamaşırları her gün değiştirilmeli ve genital bölge temizliğine en az el temizliği kadar özen gösterilmeli,

* Mecbur kalınmadığı sürece kamusal alanlardaki tuvaletlere girilmemeli, eğer dini inançlar gereği abdest alınacak veya namaz kılınacaksa kalabalık olmayan ve hijyene dikkat edilen ibadethaneler tercih edilmeli.
0 yorum

Koyu renkli benler kanser belirtisi midir?

Benler neden oluşur?

Dermatolojinin oldukça özel alanlarından birtanesi olan benler; bazı benlerin "kanserleşme" özelliği bulunduğu için dikkat ve özenle izlenmelidir. Benlerin hepsini, oluşumuna ve türüne göre tek bir nedensel faktöre bağlamak mümkün olmadığı için, gelişmelerini engellemek tam olarak mümkün değildir.

Benler kabaca ikiye ayrılabilir;

Doğumsal benler ve edinsel benler.

Doğumsal benler genellikle doğumla birlikte var olan ve ilk 2 yaş içersinde orata çıkan benlerdir.

Edinsel benlerse sonraki yaşlarda çeşitli faktörler nedeniyle ortaya çıkan benlerdir. Beyaz ırkta, hemen hemen her yaş ve özellikteki insanda, çeşitli sayı ve yapıda ben bulunur. 20-30 yaş arasında ben sayısı maksimuma ulaşır, ondan sonra yavaş yavaş azalırlar.

Hastanelerin dermatoloji servislerinden destek alarak "düzenli ben takibi" yapabilirsiniz. Özellikle büyük hacimli et benlerinin ve koyu renkli, tüylü ve şekilsiz benlerin mutlaka bir uzman tarafından incelenmesi gerekiyor.

Bizim "koyu renkli" olarak sınıflandırdığımız "Displastik Nevüs Sendromu" adı verilen benlere mutlaka önem göstermelisiniz.

Displastik Nevüs Sendromu nedir?

Kısaca "Sıra dışı benler" olarak adlandırabileceğimiz bu benler; Kişideki atipik melanom gelişiminin göstergesi olabilir. Kaynağını melanositlerden alan ve beyaz tenlilerde daha sık görülen, agresif seyirli, bir çeşit cilt kanseri olan Malign Melanom'un erken teşhis ve tedavisi için; bu benlerin takibi ve analizi oldukça önem arz eder.

Sıradışı benler çok farklı biçimde görülebilir. Sıklıkla aşağıdaki bulguları gösterirler:

* Benin bir tarafının daha geniş olması
* Benin çevresinin düzensiz olması
* Değişik renkler içermesi (kahverengi, siyah, kırmızı ve beyaz)
* 6 milimetreden daha büyük olması
* Hafifçe deriden kabarık olması

Sıra dışı benler nerede görülürler?

Bu tür benler vücutta her yerde görülebilir. Genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu tarz benler güneş gören alanlarda, sırt ve bacaklarda sık görülür.

Tek bir sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Kendisinde ve ailesinde melanom bulunmayan, fakat 1-4 arası sıra dışı beni olan kimseler, toplumdaki diğer bireylere göre biraz daha fazla Melanom riski taşır. Bununla birlikte sıra dışı bir ben melanom ile aynı değildir. Çok agresif tedavi yaklaşımlarına gerek yoktur. Fakat değişiklik olduğunda muhakkak biyopsi alınmalı veya koruyucu olarak ben tamamı ile cerrahi olarak alınmalıdır.

Bir kişide çok sayıda ben ve sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Eğer kişide veya ailesinde melanom varsa melanom gelişim riski yüksektir. Bir kişide çok sayıda normal ve sıra dışı ben var ve yakınlarında melanom var ise; bu durum ailesel sıra dışı ben tablosu olarak adlandırılır.

Ailesel Sıra dışı ben tablosu nedir?

Bu tabloda aşağıdaki kriterler vardır:

1. Birinci derece akrabalar (anne baba çocuklar ve kardeşler), ikinci derece akrabalarda (büyükanne, büyükbaba, amca, dayı, hala, teyze) melanom bulunması
2. Ben sayısının 50 den fazla olması ve bu benlerden bazılarının sıra dışı olması
3. Mikroskobik olarak tipik sıra dışı ben bulgularının bulunması

Ailesel Sıra dışı ben tablosuna sahip olmak ne anlama gelir?

Bu kişilerin melanom olma riski anlamlı olarak yüksektir. Benlerin sayısı ve melanom bulunan aile bireylerinin sayısının artması melanom gelişim riskini arttırır.

Dermatoloji Uzmanı tarafından sıra dışı ben tablosu tanısı olanlar ne yapmalıdır?

Bu kişiler kendi derilerini 2-3 ayda bir kendileri kontrol etmelidir. Melanomun erken belirtileri hakkında bilgi Dermatoloji uzmanlarından alınabilir. Hastalar ergenliğin başlangıcından itibaren 3-12 ayda bir Dermatoloji Uzmanına muayene olmalıdır. Hatta Dermatologunuz göz muayenesi ve fotografik ben takibini isteyebilir. Tüm bu işlemlerin amacı melanomun erken tanınmasını sağlamaktır ve muhakkak yapılmalıdır. Melanom erken evresinde yakalandığında tedavi şansı daha yüksektir.

Melanom gelişiminden korunmak için neler yapılabilir?

Güneşten korunmak, melanomdan korunmak için yapılabilecek en önemli şeydir. Sabahın geç saatlerinde ve öğlen vakti dışarıda yapılan aktiviteler yasaklanmalı, her zaman güneşten koruyan şapka ve kıyafetler giyilmelidir. Kısa süreli güneşe maruz kalma esnasında da 15 faktör ve üzerindeki güneşten koruyucuların kullanımı tavsiye edilir. Güneşten koruyucular yarım saatte bir yeniden sürülmelidir. Bütün bu önlemler melanomdan korunmak için oldukça önemlidir.

Kaynak: http://www.cilthastaliklari.com/
0 yorum

Astım krizi sırasında astım ilacı yanımızda yoksa ne yapmamız gerekir?

Astım krizi sırasında birden başlayan nefes darlığı, hırıltı ve "boğulma hissi" paniğe neden olabilir. En önemli ve hayati kural, sakinleşmeye çalışarak bilincimizi olabildiğince açık tutmaktır.

Nefes açıcı spreyiniz yanınızda yoksa; burnunuzdan ve diyaframdan nefes alıp-vererek, nefes ritminizi ve nefes açlığı krizinizi kontrol altında tutmaya çalışın.

Böyle bir durumda düzensiz soluk alıp verme, çırpınma, boğulma düşüncesi ve panik sizi çok daha kötü bir duruma sürükleyebilir. Bu yüzden pozitif telkinin gücünü kesinlikle göz ardı etmeyin.

Eğer kriziniz şiddetlenmeye devam ederse, cep telefonunuzdan HEMEN 112'yi arayın. Bir yakınızı arayarak vakit kaybetmeyin.

Eğer cep telefonunuz yoksa yardım isteyebileceğiniz ya da diğer insanların sizi görebileceği bir yere ulaşmaya çalışın. Eğer böyle bir yer bulunmuyorsa, yüksek sesle bağırmaya çalışarak nefes alıp verişlerinizi düzensizleştirmek yerine, temiz hava alabileceğiniz en yakın yere ulaşmayı deneyin. (Tuvalet, banyo vb nemli yerler ve yatak odası, ardiye gibi temizlik maddeleri, toz, deterjan bileşenleri içerebilecek yerler yerine temiz hava alabileceğiniz balkon ya da pencere önüne gidin.)

Ev dışında yaşanabilecek ve bizi hazırlıksız yakalayacak astım krizlerinden korunmak için ne yapabiliriz?

Toz tutan yünlü, tüylü ve sentetik kumaşlar giyerek dışarı çıkmayın.

Petshop'lara, kuş ve balık dükkanlarına girmeyin. Sokak kedileri ve köpeklerini yakından sevmeyin. (Tabii onlara kötü de davranmayın...)

Kapalı ve kalabalık ortamlara ya da sigara içilen mekanlara mümkün oldukça gitmeyin.

Büyükşehir belediyelerinin web sitelerinden hava kirliliği ve nem oranı raporlarını takip edin.

İnsanları yanınızda sigara içmemeleri, parfüm, kolonya, ıslak mendil vb. şeyler kullanmamaları yönünde uyarmaya çekinmeyin.

Çok sıcak ve rutubetli havalarda ya da çok kuru ve soğuk havalarda dışarı çıkmayın.

Kahvaltıda kara turp suyu, bıldırcın yumurtası ve keçiboynuzu pekmezi tüketin. Bunlar, astım krizlerini tamamen geçirmese de tedavi ve rahatlatma da önemli katkıları bulunan doğal besinlerdir.

Bu durumlarla karşılaşmamak için (Ventolin) spreyiniz ve 1 adet yedek tüp mutlaka çantanızda bulunsun.

Düzenli olarak her üç ayda bir korunma ve dezensitizsasyon iğnelerinizi olun.

Alerjik astım veya ani nefes darlığı gibi durumlarda, soluk alışverişini düzenlemek için kullanılan "Seredite Diskus" adlı ilacı yanınızda bulundurabilirsiniz. Fakat bu ilacı kullandıktan sonra mutlaka ağzınızı çalkalayın, aksi takdirde mantar oluşuma sebebiyet verebilir.

Antibiyotik kullanırken mutlaka doktorunuza danışın. Bazı ilaç ve antibiyotikler astımın baş tetikleyicileri olabiliyor.
0 yorum

Kaş dökülmesi probleminin nasıl önüne geçebiliriz?

Öncelikle "Kaş dökülmesi" probleminizin neden kaynaklandığını bilmeniz gerekiyor, ki buna uygun bir tedavi yöntemi izleyebilesiniz.

1) Alopecia Areata Totalis Nedeniyle Yaşanan Saç ve Kaş Dökülmesi

Alopecia areata totalis adı verilen bir hastalık; bütün kafa bölgesinde saç kaş kirpik vs. yitirmenize sebep olan "otoimmün" rahatsızlığıdır.

Çoğu otoimmün rahatsızlığın aksine, bu bozukluk sebebiyle bağışıklık sistemi, saçları-kılları-tüyleri üretmek için çalışan ünitelere zarar vermez, sadece saç kökünü doğal olan ve belirli aylık periyodlarla girilen "dinlenme" fazında kilitli bırakır. Sebebi bilinmeyen bu bozukluk, yine belirlenemeyen bir süreç sonucunda bittiğinde bu kilit çözülür ve kıl, tüy, saç üretimi hiç bir şey olmamış gibi devam eder.

Maalesef çoğu otoimmün hastalık gibi kesin tedavisi yoktur ancak bakımı vardır. Genellikle yıllar içinde tedavi edilmese bile kendiliğinden düzelir. (Çok az vak'a da kalıcı durumlara da rastlanmıştır.)

Bakım & Tedavi

Doğal Yöntemler:

Bir çorba kaşığı vazelin, bir tatlı kaşığı badem yağı, bir tatlı kaşığı lanolin, üç adet ceviz içi (ezilmiş) ve üç adet fındığı karıştırıp kısık ateşte eritin. Daha sonra süzüp, bir cam şişeye koyun ve donmasını bekleyin. Kulak çubuğunu bu kreme batırıp gözünüze kaçırmadan kaşlarınıza gün aşırı sürün.

Bu karışımı saklamak için bitmiş rimeliniz varsa kutusunu kullanabilirsiniz. O rimel kutusunu güzelce yıkayın. Eğer birkaç senedir duran bir makyaj malzemesi ise güzel bir şekilde dezenfekte edin çünkü makyaj malzemelerinin azami ömrü 2-3 yıldır. 5 yıldan sonra bakteri üretmeleri açısından tehlikeli olabiliyorlar.

İlaç Tedavisi:

Maalesef özellikle kaş için geçerli bir ilaç tedavisi bulunmuyor. Eğer saçlarınız da bu durumdan zarar gördüyse nadiren tercih edilen bir yöntem var;

Kortizon tedavisi...

Saçsız alana kortizon enjekte edilmesi saçların çıkışını hızlandırabilir. Bu tedavi intralezyonel kortizon enjeksiyonu olarak bilinir. Saçlardaki yeniden büyüme sadece enjeksiyon yapılan yerde görülür. Bu tedavi yeni alanlarda saç dökülmesini engellemez. Bununla beraber saçlar çıkmaya başlarsa ilave olarak yapılan enjeksiyonlar saçların çıkmasına yardımcı olur.

Saç / kaş köklerini "irrite" ederek uyarılmalarını sağlamak için kortizonlu ilaçlar veya minoksidil bir losyonları ya da tahriş edici bir ajan olan ditranol kullanılabilir.

"İmmunoterapi" denen tedavide düşük bir konsantrasyonda allerjik reaksiyon oluşturabilecek bir madde dökülen alan uygulanır ve bir allerjik kontakt dermatit oluşması sağlanır. Bu amaçla sıklıkla diphenylcyclopropenone (diphencyprone) kullanılır. Ne yazık ki bu tedavi tahriş edici ve rahatsızlık vericidir, sıklıkla lenf bezlerinde büyümeye neden olur.

Bazı uzmanlar dökülen kaş bölgesinde kaş içlerine Bepanthene ampül enjekte eder. Ayrıca günde 2 kere kullanmanız üzere furo-M solüsyonu verebilirler. Cildi tahriş eden, kaşındıran bu solüsyonun dikkatli kullanılması ve bölgenin kaşınarak enfekte olmamasına özen gösterilmesi gerekir.

Lütfen bilinçsizce evde tedavi etmeye kalkışmayın ve mutlaka bir doktora görünün.

2) Tiroid Yetmezliği Nedeniyle Yaşanan Saç ve Kaş Dökülmesi

Eğer rahatsızlığınızın sebebi "Alopecia areata totalis" değilse, endişelenmeniz gerekebilir. Zira kaş, kirpik ve saç dökülmesi guatr hastalarında ortaya çıkabilir. Özellikle tiroid bezi az çalışanlarda ve tiroid bezi çok çalışanlarda saçlarda ve kaşlarda dökülme, azalma olabilir. Bu nedenle bir ENDOKRİN UZMANINA başvurarak Tiroid hormon tetkiklerini yaptırmakta fayda vardır.

Vücuttaki kılların veya saç kıllarının ve hatta kaşların gelişimi için tiroid hormonlarının kanda yeterli miktarda olması gerekir. Tiroid bezi yetmezliğinde tiroid hormonları kanda azaldığından saçlarda dökülme başlar ve hatta kaşların dış kısımlarında da dökülme olur.

Tedavisi:

Bu kişiler tedavi amacıyla içinde levotiroksin ilacı bulunan tiroid ilacı kullanmaya başladıktan sonra saç / kaş dökülmesi azalır, durur ve saçlar / kaşlar yeniden çıkmaya başlar. Bunun yanında vitamin desteği yapılmalı ve eksik mineraller varsa (demir, çinko gibi) alınmalıdır. Ayrıca omega 6 yağ asitleri desteği de faydalı olabilir. Hormonlar normale gelse bile saçların tam düzelmesi uzun zaman alır. O yüzden acele etmeyiniz.

3) Zehirli Guatr Nedeniyle Kaş / Saç Dökülmesi

Saç ve kaşlarda incelme Zehirli Guatr hastalığında da olabilir. Tiroid bezi fazla çalışan yani kanında tiroid hormonları yüksek olan hastalarda saçlarda incelme ve dökülme olabilir. İlaçlarla bu hastalık tedavi edilince saç dökülmesi azalır ve kaybolur.

Tiroid bezinin aşırı çalışmasına yani aşırı tiroid hormonu üretmesine tıp dilinde hipertiroidi adı verilir. ‘’Hiper’’ Latince ‘’fazla’’ veya ‘’yüksek’’ manasına gelir. Hipertiroidi hastalığına tıp dilinde ‘’tirotoksikoz ‘’ adı da verilir. Tiroid bezinin aşırı çalışmasına halk arasında ‘’zehirli guatr’’ veya ‘’iç guatr’’ isimleri de verilmektedir. Bu isimlendirmeler maalesef yanlıştır; ne zehirlenme söz konusudur ne de bir iç guatr vardır. Elleriniz titriyor, ağzınız kuruyor ve çok yemek yemenize rağmen kilo veriyorsanız yada çabuk sinirleniyor ve çevrenize bağırıp çağırıyorsanız sizde tiroid bezi fazla çalışıyor olabilir.

Graves hastalığı yani zehirli gautrı olan hastalarda çarpıntı, sinirlilik, aşırı heyecanlanma veya duyarlılık, uyku bozuklukları, cinsel güçte azalma, kolay yorulma, hareketlilik, ishal, aşırı terleme, sıcaktan hoşlanmama, soğuğu tercih etme, ufak bir yürüyüşle hemen yorulma ve nefes darlığı, kilo kaybı, iştah artışı, susama, ağız kuruması, adetlerde azalma, uyku bozukluğu ve bazı psikolojik bozukluklar olabilir.

İştah artışına rağmen kilo kaybı bu hastalığın en önemli belirtilerinden birisidir. Bu hastalık metabolizmayı hızlandırdığından aşırı yemek yenmesine rağmen kilo kaybı olur. Çok nadiren kilo artışı da olabilir.

Çarpıntı veya kalp atım sayısında ve nabız sayısında artış her 100 hastadan 96’sında görülür. İstirahatte iken nabız hızı dakikada 89’tan fazladır.Saç kılları incedir. Yaygın veya hafif saç dökülmesi görülebilir.

TEŞHİS için TSH T3 ve T4 bakılır ve ilaç tedavisi yapılır.

Not:

İçinde levotiroksin bulunan tiroid ilacı kullanan bazı hastalarda saç dökülmesinin arttığı şikayeti ile çok sık karşılaşılır. Bu ilaçlar aslında saç dökülmesini artırmaz. Ancak ilacın dozu fazla gelirse bazen saç dökülmesinde artış olabilmektedir. Bu kişilerde hormon ölçümü yapılmalı ve bu arada demir eksikliği, çinko eksikliği ve kansızlık olup olmadığı yapılacak tetkiklerle araştırılmalıdır. Özellikle kadınlarda demir eksikliğine bağlı kansızlık ve saç /kaş dökülmesi çok sık olduğundan öncelikle demir eksikliği yönünden araştırma yapmak gerekmektedir.

Kaynaklar:

1. http://www.guatr.ws
2. http://www.tiroid.ws
3. http://www.tiroidcenter.com
4. http://www.guatrcenter.com
5. http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_2837.htm
0 yorum

Domuz gribinden korunmak için anti-bakteriyel jel kullanmak yeterli mi?

Sadece antibakteriyel jel kullanımı yeterli olmayacağı gibi, antibakteriyel jellerin gerekli-gereksiz kullanılması da bu ürünlere karşı direnişli bakteriler gelişmesini sağlayarak bu ürünleri "etkisiz" hale getirmektedir.

Antibakteriyel jelleri "bakteri nedeniyle oluşmayan virütik rahatsızlıkları" önlemek için kullanmanız pek bir anlam ifade etmez. Adı üzerinde "bakterilere" karşı etkili olan bu jeller, bakteri oluşumu açısından risk taşıyan genel kullanıma yönelik yüzey ve malzemelere temas edildiğinde, su ve sabunun olmadığı durumlarda kullanılmak için geliştirilmiştir.

Kişisel hijyen için su ve sabunun olduğu yerlerde antibakteriyel jel kullanmanıza gerek yoktur.

Antibakteriyel jellerin bir riski de "merdiven altı" tabir edilen yerlerde, kontrolsüz ve yasadışı olarak üretilmiş olabilme ihtimalleri bulunmasıdır. "Etil" alkol yerine "metil" alkol kullanan bu yerlerde üretilen ürünler geçici veya kalıcı görme kaybına, cild tahrişi ve soyulmasına, ciddi alerjik reaksiyonlara ve astım krizlerine neden olabilir.

Eğer bu gibi oldukça tehlikeli durumlarla karşılaşmak istemiyorsanız, antibakteriyel jelinizi marketler yerine, tedarik zinciri ve denetimleri daha güvenli olan eczanelerden almanızı öneririm.
0 yorum

Epilepsi’de ilaca başlama yaşının tedavi süreci üzerinde bir etkisi olur mu?

Gülhane Askeri Tıp Akademi’sinin Tıp Dergisi’nde 2008 yılında yayınlanan bir makalede, bu sorunun cevabını etkileyen bazı unsurlara rastlandığı belirtilmiş. Makaleye gelmeden önce doktor, tarihçi ve araştırmacı – gazeteci Warner Bartens’ın konu ile ilgili bir yazısını buraya aktarmak istiyorum.

“Epilepsi krizi yaşayan hastalarda, ilaç kullanımın erken mi başlanmalıdır?”

“Birçok doktor ve epilepsi ile ilgilenen ama konunun uzmanı olmayan kişi, bu soruya “evet” cevabını verecektir. Özellikle sadece düzensiz ve nadiren kriz yaşayan epilepsi hastalarında “ilaç kullanımına erken başlanmasının avantajları” tartışmalı bir konu. Hastaların fayda ve zararları tartması gerekiyor; zor bir karar.

Bir yanda, ilaç kullanımıyla hastalığın seyrini uzun vadede olumlu yönde etkileme ve krizlerin sıklığını azaltma umudu var. Zira ilk krizden sonra, gelecek iki – üç yıl içinde yeni bir kriz yaşanmasının olasılığını hesaplamak zor ve bu olasılık %23 ile %71 arasında değişiyor. Diğer yandan, epilepsi ilaçlarının çoğu rahatsızlık verici yan etkilere sebep oluyor. Bunlara; korku atakları, depresyon, sersemlik hissi, mide bulantısı ve baş ağrısı dahil.”


Bu noktada tekrar Gülhane Askeri Tıp Akademi’sinin Tıp Dergisi’nde yayınlanan “2008; 50: 5-8” sayılı “Uzun süreli antiepileptik ilaç tedavisinin beyinsapı işitsel uyarılımı potansiyelleri üzerine olan etkisi ve klinik önemi” başlıklı makaleye dönmek istiyorum. (Bu makale, Ulusal Çocuk Nörolojisi Kongresinde (Antalya, 3-6 Mayıs 2005) poster bildiri olarak sunulmuştur.)

Makalenin özeti şöyle;

“Antiepileptik ilaçların beyinsapı işitsel uyarılmış potansiyelleri üzerine olan etkileri ile ilgili çalışmaların sonuçları birbiriyle çelişmekteydi. Biz de bu çalışmada idiyopatik epilepsili çocuk hastalarda uzun süreli antiepileptik ilaç tedavisinin beyinsapı işitsel uyarımı potansiyelleri üzerine olan etkilerini ve bu etkilerin klinik önemini tartışmayı amaçladık...

...Sonuç olarak bu çalışmada epileptik hastalarda uzun süreli antiepileptik ilaç tedavisinin beyinsapı işitsel uyarılımı potansiyellerinde uzamaya neden olduğunu saptadık...

...Hastalarımızın idiyopatik epilepsiye sahip olmaları ve uzun süre (ortalama 2 yılın üzerinde) antiepileptik ilaca maruz kalmaları BSİUP anormalliklerinin AEİ kullanımına bağlı olabileceğini düşündürmüştür. Bazı antiepileptik ilaçların BSİUP dalga anormalliklerinin yanı sıra, bazı vakalarda işitme kaybına da neden olabildikleri gösterilmiştir. Özellikle CBZ ve VPA gibi bazı antiepileptik ilaçların kullanımının işitmede bir azalmaya neden olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur.

Sonuç olarak uzun süreli AEİ tedavisinin periferik ve santral sinir sisteminde miyelinizasyon veya sinaptik matürasyonu bozarak işitme kaybına ve kognitif fonksiyonlarda anormalliğe neden olabileceği düşünülmüştür.

Bu nedenle uzun süreli AEİ tedavisi almakta olan hastalar periyodik olarak BSİUP testi ile taranmalı ve anormallik saptanan hastalar işitme ve kognitif fonksiyonlar açısından ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmelidir.”


Türkiye’de yapılmış bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak yazılmış olan bu makale Warner Bartens’ın konu ile ilgili yazısını destekler nitelikte. Zira, erken yaşta başlanan ve uzun süren AEİ ilaç tedavilerinde istenmeyen yan etkilere maruz kalmak olası. Dolayısı ile bu sorunun cevabı olarak şu sonucu buluyoruz;

“Bir yanda krizleri daha iyi kontrol altına alabilmenin avantajı var, diğer yanda ise istenmeyen yan etkiler...”

Yani, tedaviye erken yaşta başlayan ya da daha uzun süreli ilaç tedavisi gören Epilepsi hastalarının, diğerlerine oranla “daha şanslı” olduğunu söylemek için, elimizde herhangi bir veri yok.

Son olarak 2005’te Lancet Tıp Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarını aktararak bitiriyorum.

“Liverpool ve Cambridge Üniversitesi’nden araştırmacılarr, 1993-‘ten 2000’e kadar İngiltere’de farklı hastanelerde tedavi görmüş 1400 Epilepsi hastasını incelediler. Bu hastaların yarısında hemen bir AEİ’ye(Anti-Epileptik İlaç Tedavisi) başlandı. Diğer yarısı ise bekledi, kendileri ve tedaviyi yapan doktor “ancak gerekli gördüğünde” tedaviye başladılar.

Tedaviye hemen başlayanlarda yeni krizler yaşanana dek geçen süre uzadı. İlk iki yıldaki epilepsi nöbetlerinin sayısı azaldı. Ama bu hastalar tedavinin yan etkilerinden şikayetçiydi. Uzun vadede ise, tedavi hastalığın seyri ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etki yaratmadı.”


Araştırmayı yürüten David Chadwick; “Yaklaşık iki yıl sonra fayda-zarar ilişkisi dengeleniyor.” demiş.

Bu durumda, Epilepsi hastasının yaşam kalitesini yükseltmenin yolu salt ilaç tedavisi ya da ilaç tedavisine erken başlamak olarak görülmemeli...

Tedavi sürecinde devam ettirilen yaşam biçimi, eğitim, ve hem hastanın hem de hasta yakınlarının Epilepsi’ye bilinçli yaklaşımı, ilaç tedavisinden daha fazla pozitif getiriyle sonuçlanacaktır.

Kaynaklar:

Marson A., Jacoby A., Johnson A., vd.: Immediate versus deffered antiepileptic drug treatment for early epilepsy and single seizures: a randomized controlled trial. Lancet 2005; 365:2007-2013
Macintosh A.M., Berkovic S.F.: Treatment of new-onset epilepsy: seizures beget discussion. Lancet 2005; 365: 1985-1986
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Gülhane Tıp Dergisi 2008; 50: 5-8; Uzun süreli antiepileptik ilaç tedavisinin beyinsapı işitsel uyarılımı potansiyelleri üzerine olan etkisi ve klinik önemi
Bartens W. Das neune Lexikon der Medizin-İrtümer - 2006 Eichborn AG. | Cahilikler Kitabı 3: Sağlık – NTV Yayınları 2009
0 yorum

Çocuğuma "Domuz Gribi Aşısı" yaptırdım. Kararım yanlış mıydı?

Doç. Dr. Önder Ergönül'ün bu konu ile ilgili "Herkes İçin Sağlık" dergisinde yayınlanmış çok güzel bir yazısı var; önemli noktalarına değinerek ana fikri sizinle de paylaşmak istiyorum.

Pek çok anne-baba kendisinden önce çocukları için, aşı yaptırıp-yaptırmamanın "yaşamsal" bir önemi olduğuna inanmaya başladı. "Domuz Gribi aşısı olmak" yetişkinler için bir "tercih olmaktan çıkmışken", çocuklar için hâlâ bir muamma söz konusu...

Tabii bunda medyanın 1 günde 180 derece yön değiştiren haberleri de oldukça etkili. Kimi gazete ve TV'lerde DGA (Domuz Gribi Aşısı) olmayanların çok büyük risk altında olduğu söylenirken, bazı medya yayınlarında ise "DGA olan çocuklar için okul kapılarında ambulans bekletilmeli!" gibi haberler yer alıyordu.

Ayrıca son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz "WHO'nun DGA için gizli bağış alması" veya "Tamiflu adlı ilacı sattırmak için Domuz Gribi virüsünün laboratuarda üretilerek dünya insanlarına bulaştırılması" gibi komplo teorileri de var. Yani herkesin kafası çok karışık.

Nedeni ne olursa olsun şu bir gerçek ki; okullardaki aşılama oranı %10'un altında kaldı. Türk kamuoyu ve ebeveynler çocuklarına Domuz Gribi aşısı yaptırmak istemedi. Bu bir tercih, ama yanlış olan birşey var:

Çocuğuna aşı yaptıran ya da kendileri aşı olan kişilerin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.

"Sizi kandırdılar. Dünya nüfusunu azaltmak için oynadıkları bir oyunun parçası oldunuz. Yan etkilerini göreceksiniz." Bu gibi yorumların hepsi "cahillikten" kaynaklanmaktadır, lütfen endişelenmeyin.

Son olarak Türk Tabipler Birliği'nin bu konu ile ilgili net bir uyarısı var, lütfen dikkate alın:

"Aşıların bulaşıcı hastalıklarla savaşta etkinliği bilimsel olarak tartışma götürmeyecek biçimde kanıtlanmıştır.

Ülkemizde uygulanan aşılar, AB üyesi ülkelerde de kullanılmaktadır. Bu aşılar WHO (Dünya Sağlık ÖRgütü) tarafından lisanslanmış ve gerekli güvenlik testlerinden geçirilmiştir.

Aynı aşılar dünyanın bir çok ülkesi ile "eş zamanlı olarak" ülkemizde uygulanmaya başlamıştır. Bu konuda hem sağlık çalışanlarının hem de halkımızın endişeye kapılmasına yol açacak, kabul edilebilir BİLİMSEL bir veri, kanıt yoktur."
0 yorum

Hamiller neden "Civasız ve Adjuvansız" Domuz Gribi Aşısını Beklemeli?

Öncelikle konu ile ilgili Aralık 2009'da yayınlanan bir haber;

Ülkemizde Sağlık Bakanlığı riskli hasta gurubu içinde kabul edilen gebeleri de öncelikli aşı kapsamına aldı. Sağlık Bakanlığı, hamilelere, bağışıklık yapma gücünü arttıran; ancak kamuoyunda tartışmalara yol açan "Adjuvan" maddesi içermeyen domuz gribi aşısından uygulamayı planlıyor.

Bu sebeple bakanlık Türkiye'ye aşı temin edecek firmalardan biriyle gebelere uygulanmak üzere "Adjuvansız aşı" alınması konusunda girişimlerde bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi'nin gebelere de adjuvan içeren aşı uygulanabileceğini bildirdiğini kaydeden Ertek, "Bu tür konularda karar hekime bırakılıyor, ancak gebelere mümkün olduğunca hiçbir kimyasal ve biyolojik madde verilmemesi gerekiyor. Bu nedenle gebelere adjuvansız aşı uygulanmasına karar verildi." diye açıklamada bulundu.

Ve şimdi "Domuz Gribi Aşısındaki Cıva Oranı" ve "Adjuvan" hakkındaki gerçekler;

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Ana Bilim Dalı Başkanı da olan Prof. Dr. Usluer, ESOGÜ Prof. Dr. Necla Özdemir Salonu'nda verdiği ''Domuz Gribi, Aşı ve Korunma Yöntemleri'' konulu konferansta bu konu ile ilgili önemli bilgiler vermiş.

"Kuşlardan veya domuzdan insana geçip yeni bir yapı oluşturan virüsler mutasyona uğrayarak etki alanını farklılaştırdı. Pandemi (salgın) sayılabilmesi için bir virüsün öncelikle yeni bir virüs olması, hayvandan insana geçmesi, insanda enfeksiyon oluşturması ve yeterli kişiye bulaşmış olması gerekir. 6-8 haftalık dalgalanmalarla yayılan virüsün hızı artabilir veya azalabilir. Bu nedenle bir pandeminin önceden etkileri belirlenemeyebilir. Türkiye'de virüsün görülme sayısı özellikle çocuklarda ve genç nüfusta yüksek. Gribin kendiliğinden ortadan kaybolma ihtimali de olası görülmüyor.

Korunma için önerilen aşının yüzde 90'ının kuzey Amerika ve batı Avrupa'da üretildiğini ifade eden Prof. Dr. Usluer, şunları söyledi:

''Üretimde ilk sırada yer alan Kanada, üretilen aşının yüzde 10'unu gelişmekte olan ülkelere ayırdı. Aşının yeterli miktarda bulunmadığı durumlarda adjuvan madde içeren aşılar devreye giriyor. Türkiye'de bulunan aşıda ise adjuvan madde olarak skualen yer alıyor. Bu madde köpek balığı karaciğerinden elde ediliyor. Balık, karaciğer yağı ve zeytin yağında dahi bulunan bu maddenin miktar bakımından zararlı bir yan etkisi olmayacaktır. Ayrıca aşıda bulunan cıva içeriği de insan sağlığını tehdit edecek miktarda ve türde değildir.''

Adjuvan Madde ne demek?

Aşı kararında önemli dönemeçlerden biri de katkı maddesi ya da ek madde olarak anılan "ADJUVANT" maddeler.

Bilinçsiz şekilde ortalığı karıştırmak ve "rating" toplamak için olumsuz haberler yapan medyamızın da etkisiyle kamuoyunda şöyle bir inanç oluştu:

"ADJUVAN maddeli aşılar çok tehlikelidir ve bu aşıları zengin devletler, 3.dünya ülkelerine pazarlıyor."

Tamamen yanlış yönlendirme ile oluşmuş, geçersiz ve bilimsellikten uzak bir tespit. İşin aslı nedir, buyrun okuyun:

Aşı ek maddesi, vücudun bağışıklık yanıtını arttırmak için eklenen bir maddedir. Bu amaçla alüminyum ve skualen kullanılabilir.

Domuz gribi aşısı ile ilgili olduğu için sadece Skualen hakkında bilgi veriyorum:

İnsan kolesetrol metabolizmasında ara üründür ve insan hücre zarının bir elemanıdır. İnsan kanında, balık yağında, zeytin yağında bulunur. Ayrıca kozmetik ürünlerde ve pek çok ilacın bileşeninde bulunur.

Aşıda kullanılan skualen köpekblaığı yağından, özellikle de köpekbalığının karaciğerinden elde edilir. Skualenli aşılarla yapılan 70 insan çalışmasında hiçbir güvenlik sorununa rastlanılmamıştır.

Skualen başka aşılarda da var mı?

MF59 skualen içeren grip aşısı (FLuad) son 12 yıldır Avrupa'da 22 milyon doz uygulanmıştır. Bu aşının her bir dozu 10mg skualen içermektedir. Bugüne kadar ciddi bir yan etki bildirilmemiştir.

İnsan papilloma aşısı (Cervarix) içinde de bulunur ve bu ilaç bugüne kadar milyonlarca kişiye uygulanmıştır. Ciddi hiçbir yan etkiye rastlanılmamıştır.

Canlı aşıların yan etkisi, ek madde bulunan (örneğin skualen aşı veya alüminyumlu aşı) aşılardan daha yüksektir. Örneğin gebelere kesinlikle canlı aşılar uygulanmaz.

Canlı aşı nedir?

Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, su çiçeği, rotavirüs gibi aşılar canlı aşılardır. Etkinliği ve kuvveti düşürülmüş, pasif fakat canlı virüslerle oluşturulan aşılar bu kategoriye girer.

SONUÇ: Adjuvanlı aşıların "kötü, zararlı, 3. sınıf" aşı olduğuna dair hiçbir bilimsel veri ve kanıt yoktur.

Madem öyle, bunca tartışma neden çıktı?

1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında görülen, yorgunluk ve halsizlikle seyreden "Körfez Savaşı Sendromu" bu askerlere yapılan şarbon aşısında bulunan skualenle ilişkilendirildi. Ancak daha sonra geniş ve detaylı çalışmalar yapılarak "K.Savaşı Sendromu" olarak adlandırılan belirtilerin skualenle ilişkisi olmadığı açıklandı.

Domuz Gribi Aşısındaki Civa oranı ne kadar? Aşıda neden Civa var?

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Büke, yaptığı yazılı açıklamada, tartışmalarda ön plana çıkan aşının içinde bulunan tiomersal (civa)" maddesine açıklık getirdi.

Domuz gribi aşılarında bulunan diğer bir maddenin de çeşitli mikroorganizmaların üremesini engelleyen ve steril kalmasını sağlayan "tiomersal" olduğunu aktaran Büke, "Bu madde, halk arasında civa olarak bilinmektedir. Aşının içinde bulunan, etil formudur. Zararlı etki ise daha çok metil formuyla oluşmaktadır. Bu da başta kabuklu deniz ürünleri olmak üzere bazı besinlerle alınabilmektedir. Her bir doz aşının içinde bulunan miktar, haftalık tolere edilebilir miktarların 2 ile 20 kat altındadır." ifadesini kullandı.

SONUÇ: Aşıda kullanılan civa, bir porsiyon midyeden daha zararlı değildir.


Son olarak tekrar; "Kimler domuz gribi aşısı olmalı?"

İnaktive aşıyla aşılanması önerilen gruplar, sırasıyla sağlık personeli, gebeler, altı aydan itibaren altta herhangi bir kronik akciğer, kronik kalp, şeker, diğer kronik karaciğer ve böbrek, bağışıklık sistemi baskılayıcı hastalıklar ya da bağışıklık sistemini baskılayan tedavi (kanser ilaçları, kortikosteroid, radyoterapi) alan olgularla altta yatan herhangi bir hastalığı olmayan 15 yaşa kadar çocuklar ve yine sağlıklı 15 yaş ve üzerindeki olgulardır. Bunlardan 9 yaşa kadar kişiler ve bağışık yetmezliği olanlarda aşının, bir ay arayla iki doz yapılması gerekmektedir.

Bu kişiler Domuz Gribi aşısı olmasa da olur mu?

Evet. Fakat unutulmamalıdır ki tehlikeye karşı, aşı olan kişilere oranla daha korunmasız kalmış olacaklardır.
0 yorum

İletişim

Facebook:

http://www.facebook.com/largemedipack

Twitter:

http://twitter.com/LargeMedipack

Mail:

largemedipack@gmail.com
13 Ocak 2010 Çarşamba 0 yorum

Bağlantılar











0 yorum

Kullanım Koşulları

Large Medipack’e hoşgeldiniz. 

Large Medipack; genellikle sağlıkla ilgili tecrübe ve bilgi paylaşmının yapıldığı ve bu paylaşımın bir arama motoru vasıtası ile aranabildiği bağımsız ve sosyal içerikli bir blogtur. Lütfen Large Medipack’in kullanımı ile ilgili şartları ve siteyi kullanmaya devam ederek kabul etmiş sayılacağınız koşulları dikkatli bir biçimde okuyun. Eğer kullanım şartlarını okuduktan sonra onaylamıyorsanız, Large Medipack sitesini kullanmayabilirsiniz.

Şu anda okumakta olduğunuz ve Large Medipack bünyesine yayınlanan kullanım şartları metni (İngilizce versiyonu ile birlikte) tek ve bağlayıcı sürümdür.

Large Medipack bünyesinde yer alan, ilgili aramalarda sonuçlarda görüntülenen, geçmişte yer almış ya da gelecekte yer alacak hiçbir ürün, servis, tıbbi araştırma, rapor, teori, bilgi veya tavsiye için doğrudan ya da dolaylı olarak yazar, site sahibi ya da site ile ilgili kurum / kuruluşlar sorumlu tutulamaz.

Bu sitede yer alan herşey yalnızca eğitim ve bilgilendirme amaçlı paylaşılan ve telif hakları kamusal kullanıma açık olan yazı ve materyallerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Hiçbir şekilde tıbbi tavsiye, teşhis, öneri ve iddia değeri taşımaz.

Yalnızca bilgilendirme amacı ile yazılmış / paylaşılmış içeriklerin T.C. Devleti Sağlık Bakanlığı yönergelerine ve yerel / uluslararası hukuk kurallarına uygun olmasına dikkat edilmekte ve kaynak belirtilmeyen ifadeler, örnekler ve araştırmalar kullanılmamaktadır.

Bu blog kapsamında yer alan tüm metin, ifade, görsel, video ve her türlü içerik yalnızca eğitim amaçlı kullanılabilir ve profesyonel sağlık tavsiyesi, teşhis, tedavi yöntemi ya da danışmanlık hizmeti yerine geçmez. Profesyonel sağlık danışmanlığı ve hizmetleri gerektiren durumlar; kesin olgulara dayanan ve bir uzman tarafından özel olarak değerlendirilmesi gereken münferit olaylardır.

Bu blog kapsamında yer alan içeriklerin hiçbiri profesyonel bir uzman görüşü değildir.

Bu blogda sözü geçen herhangi bir belirti veya rahatsızlığın tehşisi ve tedavisi için mutlaka konuyla ilgil nitelikli bir hekime veya resmi sağlık kuruluşlarına danışın.

TERMS OF USE

Welcome to Large Medipack, which is a personal blog oriented health, technology and scientific studies. Please read carefully the following terms and conditions (the "Terms", or the "Terms of Use"). By using Large Medipack, you agree to be bound by the Terms. If you do not agree with the Terms, you may not use Large Medipack.

The Turkish and the English versions of the Terms of Use are the only valid and legally binding versions.

Large Medipack does not provide medical advice or healthcare services. The content on Large Medipack, including any text, images, video clips ( The "Content"), is made available for educational purposes and does not constitute professional advice.

Professional medical and healthcare consultation depends on the precise facts of each and every individual case. The content on Large Medipack is in no way a substitute for any such professional consultation. Always consult your physician or other relevant and qualified healthcare providers for diagnostic and treatment purposes.

I do not, either expressly or impliedly, endorse, or recommend or in any manner assume any responsibility for an physicians, products, services, and any medical researches, reports, theories and other information that are included in the content, or appear in search results on Large Medipack.

You agree to abide by all applicable local and international laws, regulations and rules, including any and all laws, rules and regulation pertaining to medical and healthcare Content. You further agree that you are solely responsible for all acts or omissions associated with your access and use of Large Medipack and the access and use of Large Medipack by anyone on your behalf.